|
Adam
Sanat, eylül 1998, sayı 154, s. 57-59
Çağının
"Görgü Tanığı":
Ernst Weiss
Sabine
Adatepe
“Dişleri
arasında bulunduğun sürece,
Golem’i etkili bir şekilde anlatmak imkânsızdır.”
E.
Weiss
Arkadaşları
Franz Kafka, Egon Erwin Kisch, Max Brod gibi isimler günümüzde
de bilindiği, saygıyla anıldığı,
zevkle okunduğu ve halde, yüzyılımızın
büyük antifaşist Alman yazarlarından Ernst Weiss eredeyse
unutulmuş gibidir. Ardında birçok roman, hikâye kitabı,
iki dram, birer deneme ve şiir kitabı bırakan Weiss’ın
yapıtları 1950‘li yıllar Almanya’sında bile
sakıncalı görülmüş, yapıtların birkaç
tanesi dağınık bir şekilde yayımlanmış.
Bütün eserleri ancak 1982’de, tanınmış Alman yayınevlerinden
Suhrkamp Yayınevi tarafından, her cildin sonuna bilgilendirici
birer son son söz eklenerek, 16 cilt halinde okurlara sunulmuştur.
1884’te
Avusturya/Brünn’de doğan Musevi asıllı Weiss, Prag
ile Viyana’da tıp eğitimi aldıktan sonra, Bern,
Berlin ve Viyana’da doktor olarak çalışır. 1912
yılında akciğerinden hastalanır ve tedavi
görür. Taburcu olduktan sonra „Austria“ gemisinde nöbetçi doktor
olarak çalışmaya başlar. Bu gemiyle Hindistan ve
Japonya’ya kadar gider. İlk romanı (Kadırga)
1913‘te Berlin’de yayımlanır, kendisi de Berlin’e taşınır.
Franz Kafka ile arkadaşlığı bu dönemde başlar.
Birinci
Dünya Savaşı’nı Avusturya ordusunda hekim olarak
geçirir. Bu arada kitapları art arda yayımlanır.
Aynı zamanda, değişik kliniklerin cerrahi bölümlerinde
çalışmaya da devam eder. 1919 yılında ilk
defa Prag’da sahneye konulan Tanya isimli piyesinde önce oyuncu, sonra
yazar olarak ün yapacak olan sevgilisi Rahel Sanzara başrolü
oynar.
Nazilerin,
işbaşına gelir gelmez, 10 Mayıs 1933‘te, yazarlarını
“yozlaşmış” veya “solcu aydın” olarak nitelendirdikleri
için yaktıkları kitaplar arasında kendi eserleri
de yer alınca Weiss, yaşamının on senesini
geçirdiği Berlin’den ayrılır, Prag’a döner ve hasta
annesinin bakımını üstlenir. Annesinin 1934 yılında
ölmesinden sonra ise – bu arada Nazi Almanya’sının etkisi
Çekoslovakya’da da hissedilmeye başlanmıştır
– Paris’e göç eder. Paris’te oluşan sürgün çevrelerince yayımlanan
Alman göçmen dergilerinde yazı yazarak geçinimini güçlükle
sağlar. Stefan Zweig ve Thomas Mann‘dan da yardım alır.
Sağlığında yayımlanan son romanı
Ayartıcı 1938’de Zürih’te yayımlanır.
Weiss,
aynı yıl Alman göçmenleri destekleyen “American Guild
for German Cultural Freedom“ kurumunun bir edebiyat yarışması
için alelacele bir roman yazıp, ilk taslağı üzerine
çalışma zamanı bile bulamadan New York’a postalar.
Bu roman yarışma için yerine ulaşıp ulaşmadığı
bilinmiyor. Ancak ulaşmışsa bile, ödül almadığı
kesindir. Weiss’in Zweig ile yaptığı yazışmalardan,
bu romanın genişletilmiş ikinci bir versiyonu üzerinde
calıştığı, hatta yeni bir isimle (Deliler
Kayser’i) Querido adlı sürgün yayınevi ile “American
Guild”in Londra bürosuna gönderdiği biliniyor. Ancak hem
bu ikinci versiyon, hem de postaladığı ilk taslak
kaybolur.
Kaybolan
ilk taslak daha sonra bilinmeyen kaynaklar aracılığıyla
bir edebiyat ajanının eline geçer, savaşın
bitiminden sonra Almanya’ya getirilir, yayınevlerine teklif
edilir. Kitap bu dönemde sakıncalı görülerek yayımlanmaz.
Kitabın yayımlanması ancak 1963’te gerçekleşecektir.
Fakat bu defa da, Alain Robbe-Grillet’nin bir romanı aynı
isimle Almancaya çevrildiği için, ortaya bir isim sorunu
çıkar. Sonuçta roman, 25 senelik bir gecikmeyle basıldığında
mahkeme kararıyla ismi biraz değişmiştir:
Ben - Görgü Tanığı.
Weiss,
14 Temmuz 1940‘ta Nazi Almanya’sının orduları Paris’e
girerken, kaldığı otelde intihar eder ve kaldırıldığı
hastahanede ertesi gün yaşamını
yitirir.
Weiss,
Prag’daki Alman kültür çevrelerinin bir parçasıydı.
Dışavurumculuğun etkisi bütün yapıtlarında
egemense de, edebi yelpazesi oldukça geniştir. Son romanlarının
tümü “pseudo-biyografik” karakter taşımaktadır:
Ana kahraman, “ben” olarak, “anıları”nı anlatmaktadır.
Bu “otobiyografiler”, Alman eğitim ve gelişim romanı
geleneğini sürdürür. Eleştirmen
Heinz Liepmann’ın Görgü Tanığı için yazdığı
önsözdeki şu cümleler, Weiss’in bütün eserleri için geçerlidir:
„Hayatta olmayan Alman bir yazarın kaybolduğu zannedilen
bir eserinin aniden ortaya çıkışıyla, önem
ve anlam taşıyan epiğin ölçütü yeniden bulundu:
Ruhsal bir varlığın onuru, dilin tasarrufuyla inceliği.
Bir insanın gündelik hayatını anlatırken bütün
bir çağın yansıtılışı.”
Weiss,
Paris sürgününde yazdığı son romanlarında
geçmişe sığınarak, ezikliği altında
kaldığı güncellikten kaçmaktadır: Anlatılanlar
Birinci Dünya Savaşı döneminde geçer. Geçmişe sığınma
eğilimi, sürgün edebiyatı için belirleyici nitelik taşımakla
beraber, güncelin o güne kadar nasıl geliştiğine ışık
tutarak, yakın geçmişi ve güncelliği sindirmeye
yardımcı olmaktadır. Sürgündeki yazar, tamamlanmış
geçmişinde kimliğini sorgulamadan, alıştığı
özgüveniyle hareket edebilir. Güncel konulara geçmek için sürgün
şokunu, yani belirsizliğin, alışılmamışlığın
yarattığı depresyonu en azından belli bir
dereceye kadar sindirmiş olmalıdır. Nazi Almanya’sından
kaçanlar içın Paris sürgünü, Almanların daha 1940 senesinde
Paris’i işgal etmeleri nedeniyle, bu alışılmışlığı
kazanmak için yeteri kadar uzun sürmedi.
Weiss,
zamanın birçok Alman Musevi yazarları (örneğin
Werfel, Wassermann, Perutz) gibi, Musevi kimliğini hiçbir
zaman öne çıkartmamıştır. Nazilere karşı
olması da dininden daha çok, öncelikle hümanist, hoşgörülü
dünya görüşünden kaynaklanmaktadır. Bu yaklaşımın
önemli örneklerinden birisini de Görgü Tanığı oluşturmaktadır: Weiss, Görgü Tanığı’nda Hitler
ile ilgili bir olayı anlatırken bile Hitler’i, daha
doğrusu Hitler’in tehlikeli karizmasını anlamaya
çalışarak, halkın ve aydınların büyük
kesiminin onun peşinden gitmelerinin nedenlerini anlamaya
ve anlatmaya çalışmaktadır.
Weiss,
romanlarının birer tanesini Stefan Zweig ve Thomas Mann’a
ithaf etmekle, saydığı ve örnek olarak seçtiği
yazarları açıkça göstermektedir. Thomas Mann, Weiss’in
yapıtlarında özellikle “toplumsallık” ve “ilginçlik”
üzerinde durur: „Bir şair veya tiyatro yazarından çok,
bir anlatıcıdan istenilen ilk, belki de tek şey,
yeteneğini gösteren ölçüt, ilginç
olmaktır. Birini dinlemek için, hem de uzunca dinlemek için,
anlatılanlar ilginç olmalıdır – ki bu gizemli ve
çok zor tanımlanan bir sıfattır. Fakat bu gizem
ve bu tanınmayan sizde vardır. Bu da sizi – büyük mü
desem! ancak bu sıfatın anlamı nedir ki? – anlatıcı
kılmaktadır.”
Weiss’in
yapıtları, belki de özellikle o dönemde yaygın
olan propaganda ve demagoji yönü ağır basan siyasal
romanlar olmadıklarından, bugünkü okur için de güncelliğinden
hiçbir şey kaybetmemiştir. Thomas Mann’ın sözleriyle
bütün „ilginçliklerini“ korumaktadır. Thomas Mann’ın
ağabeyi Heinrich Mann, Weiss’in kitaplarının en
önemli özelliğinin insanların varlık alanlarını
bir yanda en karanlık derinliklerine kadar, öte yandan ise
en yüksek ruhsal zirvelere kadar genişletmesi yolunda gönüllere
ferahlık vermesi olduğunu belirtir.
Kaynakça:
-
Ernst Weiss: Görgü Tanığı, çeviren
Sibel
Arslan, Can Yayınları, Istanbul, 2002
- Peter Engel’in, Der Augenzeuge [Görgü Tanığı] ile Der Verführer [Ayartıcı] için
yazdığı önsözler ve kronoloji tabloarı (Ernst
Weiss, Gesammelte Werke [Bütün Eserleri], cilt
13 ve 14, Frankfurt am Main, Suhrkamp 1982).
- Jürgen Serke, Die verbrannten
Dichter [Yakılan Yazarlar], genişletilmiş bs.,
Frankfurt am Main, Fischer 1980. ©
Sabine Adatepe 1998 |
|
|
|